31 Mart’tan bu yana her eleştirinin hedefinde başkanlar var.

Ama bir dakika…

Kararları gerçekten kim alıyor?

O kararlarda kimlerin imzası var?

Kulislerde, koridorlarda, odalarda…

Asıl etkili olan “ikinci Adamlar”dan söz ediyoruz!

Belediye başkan yardımcıları…

Meclis üyeleri…

Başkan danışmanları…

Adları az geçiyor ama etkileri büyük.

Kararlar onların masasından geçiyor, imzaları bütçelere düşüyor.

Ama iş hesap vermeye gelince…

Bir sessizlik hâkim.

Hadi o zaman…

Hazırsanız sorular gelsin:

Göreve geldikten sonra sizin veya yakınlarınızın yaşam konforu değişti mi?

Yeni evler, yeni arabalar, yeni tatiller…

Kaynağı ne?

Yakın akrabalarınız belediyelerde ya da belediye şirketlerinde işe başladı mı?

Ya da başka belediyelerde mi yer buldu kendine?

Kendiniz ya da aileniz…

Belediyelerden ihale ya da doğrudan temin aldınız mı?

Veya ortak olduğunuz şirketler üzerinden?

Halk için geldik dediniz…

Peki o halktan kasıt kimdi?

Millet mi?

Yoksa kendi ekibiniz, kendi çevreniz mi?

Yüreğiniz yetiyorsa…

Kendi banka hesaplarınızı, kredi kartı ekstrelerinizi…

Yakınlarınızın mal beyanlarını…

Kamuya açın!

Çünkü kamu görevi, ayrıcalık değil…

Sorumluluktur.

Siz seçilmiş olabilirsiniz…

Ama unutmadan söyleyelim:

Her seçilmiş, aynı zamanda kamu görevlisidir.

Sandık size yetki verdi,

Ama halk size emanetini verdi.

O emanetin adı: hesap verebilirlik.

Bu şehirde artık kimse “gölgeden yönetenleri” görmezden gelmeyecek.

Başkanlar hedefte olabilir, ama kararın gölgesinde siz varsınız.

O yüzden…

Soruyoruz bir kez daha:

Hesap vermeyen güç, kamu gücü olabilir mi?